en
Çakıl Taşları, Gök Taşları, Yer Çekimi ve Kırmızıya DairKeçeler - Yeni Maddesellik: Günnur Özsoy'un Keçe Heykelleri Üzerine Hatıralar ve Mektuplar Akisinin İddiası - Günnur Özsoy ve Melis Golar söyleşisiHabitustan Momentuma, Nesneden Yapıya GeçişIşık Bütün, Benim Dünyam ParamparçaEsma Sultan'da Costa MeaCosta MeaCosta Mea ÜzerineGünnur İçin NotUfuk çizgisinin aşağısından ve yukarısından öykülerHız, tazelik ve canlılık - Günnur Özsoy ve Marcus Graf söyleşisiRastlantı ve Tasarı İkilemiÇakıl Taşları - Genel Yazı Günnur Özsoy'un HeykelleriBütün Gün / Her Gün 2Sanatın bir amacı var; o da ruhun zapturapta alınması. Paul Valéry
Ufuk çizgisinin aşağısından ve yukarısından öyküler
Marcus Graf, 2011
Soyutlama yapmıyorum – Soyut düşünüyorum
Günnur Özsoy, Nisan, 2011
 
Günnur Özsoy’un son işleri çağdaş sanatın estetik, kavramsal ve tinsel meseleleri formel olarak çekici ve entelektüel anlamda düşündürücü olan bir sanatsal araştırma içerisinde bir araya getirilebileceğini gösteriyor. “Tinsel Deneyimler” sergisi mezar taşları ve kanatlar nosyonlarının yanı sıra, bizleri üstünde taşıyan toprak ve kuşları havada tutan rüzgâr arasındaki ilişkileri de tartışmaya açıyor. Sergi tinsel, felsefi ve entelektüel olarak zenginleştirme gayesiyle bilinenin görünür yüzeyini sorgulayarak, bize dünyevi algımızın sınırlarının ötesine bakma şansı veriyor.
 
Bir yapıtın formunun ve fikrinin gelişimi her zaman onun üretim süreciyle iç içe geçmiştir ve onunla yakından ilintilidir. İşleri minimal heykelle paralellikler gösterse de, Özsoy’un izleyicilerle paylaşmaktan çekinmediği kişisel öykülere yer vermesi açısından minimalizmin biçimselliğinden farklılık gösterir. “Tinsel Deneyimler”de sanatsal yaklaşımının anlatısal boyutu önceki sergilerinde olduğundan çok daha belirgindir. Tüm yapıtlarının özelliklerine bakıldığında “organik” terimi çalışmalarının estetiğini tanımlamak için uygun görünür. Sanatçı, modern soyut avangartlardan beri geleneksel olarak geometrik form dağarcığıyla bağlantılı olan mantıksal doğrusallığa güvenmez ve ondan hoşlanmaz. Özsoy sanatsal mükemmelliyetçiliğe ve akademik tutuculuğa da karşıdır. Onu her türlü katı kanondan özgür bırakan ve fikir, malzeme ve form bakımlarından sınırsız işler yaratmasına imkân sağlayan anarşik bir sanat nosyonuna sahiptir.

Son yıllarda galeri mekânı, heykellerinin giderek daha içkin bir parçası hâline gelmiştir. “Gar” ya da “Seni Görüyorum” gibi sergileri, yapıtlarını çevreleyen alanın boşluğunu biçimsel parametrelerden biri olarak kullandığını göstermiştir. Yine de çağdaşı pek çok sanatçının aksine Özsoy sergilerinde hâlâ kaide kullanır, çünkü heykelin varlığının altını çizen tanımsal bir gücü olduğuna inanır. Bununla birlikte, sıklıkla kaideyle oynar ve onu sergi tasarımının bir parçası olarak görür, böylece kaideyi geleneksel anlamının dışında kullanması hem tek tek yapıtlara hem de serginin bütününe yeni bir boyut ekler.
 
“Tinsel Deneyimler” iki heykel serisi ve bir video çalışmasından oluşuyor. T-D 1 adındaki ilk seri mezar taşlarını ele alır, T-D 2 ise kanat nosyonunu inceler. “yolculuk” adlı video, diğer işle bağlantılı olarak, uçan kuşların yer aldığı parçalı yapıda ve düşünmeye sevk eden sekanslar sunarak sergiye farklı bir boyut katar. Her iki seri de kavramsal olarak zamanın yanı sıra seyahat nosyonunu da tartışmaktadır. Mezar taşı bir varış yerine ve insanın süregelen yolculuğunda yeni bir bölümün başlangıcına işaret eder. Kanat, fiziksel varoluşumuzun sınırlarını aşmak için bir araçtır. Aynı sergide yer alan bu iki serinin biçimsel ve içeriksel bağlantıları ve kesiştiği noktaların güçlü, çoğulcu ve heterojen bir gerilim yarattığını, bu sayede işlerin daha da güç kazandığını düşünüyorum.

Mezar taşı serisinin ilham kaynağı Marmara Üniversitesi’nde endüstriyel tasarım öğrencisi olduğu zamana kadar gider. Hikâyelerin tarihle iç içe geçtiği ve Özsoy’a göre bir heykel bahçesini andıran Eyüp’teki büyük mezarlığa yaptığı ziyaretlerden etkilenmişti. O zamanlar İstanbul’da henüz gerçek anlamda bir sanat müzesi olmadığından, mezarlığı bir açık hava müzesi olarak düşünmüştü. Oradaki mezar taşlarının işçiliği ve formel güzelliği onu büyülemişti. Sonra, bir yakınının kaybı ve yaşadığı keder ona herkesi bir mezar taşının beklediğini düşündürdü. Bununla birlikte Günnur Özsoy’un güncel sergisindeki işler mezar taşlarıyla olan bağlantılarını pek az belli eder. Aslında işler ağır taşlardan yapılmamıştır ve büyük boyutlu olmalarına rağmen polyester kullanımından dolayı hafiftirler. Yani fiziksel varlıkları estetik görünümlerinden farklılık gösterir. Ayrıca minimal formları ile çekici ve parlak yüzeyleri nedeniyle işler tasarım çalışmalarını andırmaktadır. Ancak işlevsellikleri muğlaktır. Biçimsel olarak çekici, kavramsal açıdan tanıdık görünmeleri ve işlevsellikten uzak olmaları işlere, izleyiciyi onların kaynağı, içeriği ve niyetini sorgulatan bir tuhaflık atfetmektedir. 
 
Kanat serisi çocukluk, seyahat ve uçmak ile ilgili anılardan beslenmektedir. Özsoy’a göre martılar İstanbul’un önemli temsilcileridir, sesleri ve haşmetli görünümlerinden dolayı minareler ve tarihi yarımadanın klasikleşmiş şehir silüeti gibi bu metropolün sembolleridir. Bununla birlikte, sanatçı bu seride de estetik ve fiziki gerçekliğin uyuşmazlığı ile oynamaktadır. Formel olarak kanatları çağrıştırmalarına rağmen küçük heykeller mermerden yapılmaları nedeniyle ağırdırlar. Yani bir kez daha nesnenin işlevselliği malzeme seçimiyle yıkıma uğramıştır. Ayrıca, kanatlar gruplar hâlinde gösterildiği ve bir kısmı birbirine yapışık olduğu için onları yerçekimini alt etmek için kullanmak imkânsızdır. Bu serideki işler bu sebepten eski hayallerin suskun anımsamaları gibidir. İzleyiciye kendi gerçekliğini bir süre için unutturan ve onu gündelik hayatın rutininin uzağına götüren ılık bir melankoli hissi yaratırlar. Böylelikle ruhun, ufuk çizgisinin sınırlarını aşmasına yardımcı olan bu heykeller zihin için kanatlar olarak görülebilir. Dolayısıyla Özsoy’un işleri izleyicinin kendisini içinde yaşadığı gerçekliğin koşuşturması ve kaosundan en azından kısa bir süreliğine de olsa kurtarabildiği paralel dünyalar yaratır.
 
Günnur Özsoy sanatsal kariyerinde ikinci kez bir video çalışması gerçekleştirdi. Günümüz medya toplumunun izleme alışkanlıkları sebebiyle onun kavramsal meseleleri bir heykelden daha kolay ifade edebildiğine inanıyor. Dahası, sanatçı  “Tinsel Deneyimler”de hareket ve yüzen imgelere ihtiyaç olduğunu hissetmişti. Bu noktada yine onun deneme ve özgür bir şekilde yaratma arzusu ile cesareti kendini göstermektedir. Video çalışması, izleyicinin zihnini ve algısını işin parçaları hâline getirmek amacıyla onu biçimsel olarak ve kesintili bir biçimde içine çeken hipnotik bir kolajdır.
 
Ancak Günnur Özsoy gibi güçlü bir sanatçının ilk bakışta uyumsuz görünen mezar taşları ve kuş kanatları konularını bir sergide birleştirebileceğine inanıyorum. Sergilenen işler formel güzelliğin ve kavramsal derinliğin çarpıcı kombinasyonunu taşımakta, bildiğimiz ve inandığımız şeylerin yarattığı siste gizli kalmış ilişkileri ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle, çağdaş heykelde yaygın olan estetize edilmiş biçimselliğin ötesine geçerler. “Tinsel Deneyimler”de Özsoy soğuk mermeri ve yapay polyesteri yaşam ve ölüm dikotomisini çevreleyen meselelerin çeşitli boyutlarını tartışan narin anlatılarına dönüştürmektedir. Sergi, onun sanatsal bağımsızlığı ve özgürlüğü üzerine kuruludur ve işler, izleyiciye kendi gerçekliğinin bilinen katmanlarının ötesine geçmesi için varoluşunun fiziksel sınırlarını aşmasına yardımcı olacak gücü taşımaktadır.