en
Çakıl Taşları, Gök Taşları, Yer Çekimi ve Kırmızıya DairKeçeler - Yeni Maddesellik: Günnur Özsoy'un Keçe Heykelleri Üzerine Hatıralar ve Mektuplar Akisinin İddiası - Günnur Özsoy ve Melis Golar söyleşisiHabitustan Momentuma, Nesneden Yapıya GeçişIşık Bütün, Benim Dünyam ParamparçaEsma Sultan'da Costa MeaCosta MeaCosta Mea ÜzerineGünnur İçin NotUfuk çizgisinin aşağısından ve yukarısından öykülerHız, tazelik ve canlılık - Günnur Özsoy ve Marcus Graf söyleşisiRastlantı ve Tasarı İkilemiÇakıl Taşları - Genel Yazı Günnur Özsoy'un HeykelleriBütün Gün / Her Gün 2Sanatın bir amacı var; o da ruhun zapturapta alınması. Paul Valéry
Habitustan Momentuma, Nesneden Yapıya Geçiş
Marcus Graf, 2015
Günnür Özsoy’un yapıtlarını birkaç yıldır takip ediyorum ve heykelleri hakkında daha önce iki yazı yazmıştım. Bana göre, bir sanatçıyla yıllar boyu yakın bir şekilde çalışmak büyük bir şans, çünkü bu sayede sanatsal bir dünyanın gelişimini ve sürekli evrimini gözlemleyebiliyorum. Farklı evreleri karşılaştırabilmem için bana bir fırsat veriyor ve böylelikle sanatçının durağan konumu yerine değişime odaklanabiliyorum. Bu metinde açıkça değişim gösteren iki kavramın üzerinde durmak istiyorum: Biçim ve Renk.
 
Ama güncel çalışmalarının durumunu ele almadan önce, yapıtlarının genel karakteri ve Tinsel Deneyimler (2011) ile Boşluğun Işığı (2013) başlıkları altında sergilediği önceki serileri hakkında bazı giriş niteliğindeki kavramlardan bahsetmek istiyorum. Bu yaklaşım güncel yapıtlarındaki değişimi ve bu değişimin anlamını kavramamıza yardımcı olacaktır. Tinsel Deneyimler’de sanatçı mermer ve polyesteri, yaşam ve hayat ikiliğini ele alan kırılgan anlatılara dönüştürdü. Güncel sanatın estetik, kavramsal ve tinsel meseleleri biçimsel olarak çekici ve entelektüel anlamda zorlayıcı şekilde birleştirebileceğini gözler önüne serdi. Boşluğun Işığı sergisindeki işleri, algılarımız ve gerçekliğin kavranışından oluşan gri bölgeyi, bilinç ve bilinç dışı, mantık ve duygular arasında kalan alanı sorguluyordu. O dönemde Özsoy plan ile tesadüf, tasarım ile sezgi arasında heykeller yapmanın olanağını araştırdı. Geleceği öngörmek, yorumlamak ve anlamak için kullanılan geleneksel kurşun dökme yöntemini kullanarak, geleneğe uygun şekilde önce küçük, soyut ve organik görünümlü kurşun objeler üretti. Sonrasında bunlar daha büyük boyutta polyesterden yaptığı, çeşitli parlak renklere ve grinin tonlarına boyadığı heykelleri için bir model işlevi gördüler. Bunun sonucunda bir yabancılaştırma etkisi açığa çıktı ve basit kurşun modelleri elektrik saçan bir auraya ve çekici bir estetiğe sahip büyük heykellere dönüştürdü. Dolayısıyla sanatçı bu serisinde geleneksel folklorik bilgiyi, popüler batıl inancı, rastlantısal biçim bulma eylemini çağdaş heykel kuramı ve pratiğine dair bir içgörüyle birleştirmenin yolunu bulmuştu.

Özsoy’un yapıtlarının bütününde bulunan genel özellikler soyut, dinamik ve organik kelimeleriyle tanımlanabilir. Sanat tarihi bağlamındaki ilişkileri açısından bakıldığında yapıtları soyut, modernist ve minimal heykel estetiğiyle güçlü bağlar taşımaktadır. Ancak bu, sanatçı rasyonel doğrusallığa güvenmediği ve ondan hiç hazzetmediği için modern avangardın biçimselliğe ve maddeciliğe olan inancından farklılık göstermektedir; çünkü kendi duygularını ve düşüncelerini yansıtır, kişisel öyküler ve bireysel tarihle ilgilidir. Sanatsal mükemmelliyetçilik fikrini ve akademik tutuculuğu reddetmesinden dolayı Günnur Özsoy, onu herhangi bir katı kanondan özgür kılan, anarşik bir sanat nosyonunu izlemektedir. Heykel sanatına bu yaklaşımı kavram, malzeme, teknik ve biçim bakımından her türlü sınırlamayı aşan işler meydana getirme olanağını ve yetisini verir. Bununla birlikte, yapıtları sonuç olarak her zaman biçimsel güzellik ve kavramsal güç arasında çarpıcı bir denge ortaya koyar.
 
Nesneden Yapıya Geçiş
Güncel serisi önceki serilerin bir devamıdır, ama aynı zamanda radikalleşmiş bir hâlidir de. Malzeme ve estetik bakımından güçlü bağlantılar ve paralellikler taşıdığı açıkça görülür. Yine organik ve soyut biçim dilini seçmiştir ve polyester yine tercih ettiği malzemedir. Bununla birlikte heykelin rengi ve biçimi muazzam bir değişim geçirmiştir. Önceki yapıtları tekil, tutarlı ve kendi içine kapalı biçimlere dayalıyken şimdi akışkan, iskelet gibi bir matriks baskındır. Katı bir dış çizginin sınırladığı bir form yerine güncel heykelleri çoklu çizgiler ve parçalardan oluşur. Heykelin biçimsel yapısı içerisinde boşluk ve doluluk unsurlarının oyunu, yapıtların hafif ve nispeten kırılgan görünmelerine neden olur. Bu onlara dinamik içsel bir hareket kazandırır. Sanki içlerinde sürekli hareket ediyorlarmış gibi görünmelerinin sebebi budur. Dolayısıyla, heykeller kuvvetli bir içsel hareketle tanımlanırlar. Bu tanım dışarıdan bir gücün yarattığı dışsal hareketle de desteklenir. Yapıtların bazıları ipe asılıdır ve bu ip heykeli sürekli olarak döndüren bir motora bağlıdır. Yani, sabit duran bir heykelin aksine yapıt boşluğun içerisinde konumunu ve görünüşünü devamlı değiştiren hareketli bir yapıya dönüşür. Askı, heykellerin hafifliğini, devinimini ve kırılganlığını desteklemektedir. Kaide heykeli konumlandırır ve sabitler, aynı zamanda onu çevreleyen uzamdan ayrır. Tam tersi olarak Günnur Özsoy’un yapıtları boşlukta yüzerler ve  uzamsal çevreleriyle bütünleşmiş hâldedirler. Mekânla olan bağları sanatçının geliştirdiği bir başka sergileme yöntemi ve sunum stratejisi ile de desteklenmektedir. Bir motora bağlı olsun olmasın tüm yapıtları izleyicinin dilediği gibi konumlandırılabilir. Heykellerin sabit ya da tercih edilen hiçbir açısı, pozisyonu veya yönü yoktur. Bu özellik, yapıtı ona sahip olan kişi ile doğrudan bir ilişkiye sokar ve ona yapıtın görünüşü üzerinde kısmen bir sunum yetkisi bahşeder.
       
Diğer yeni ve önemli konu ise yapıtlarının parlak renkleridir. Günnur Özsoy, izleyicinin konumuna ve bakış açısına göre renk tonlarında hafif değişiklikler gösteren çok özel bir araba boyası kullanır. Burada da dinamizm ve hareket heykelin renk seçiminde önemli rol oynamaktadır. Dahası renk tonları ve ölçekleri öyle güçlü ve parlaktır ki ultra-pop-estetik yapıları tuhaf bir yabancılaştırma etkisi yaratır. Beyaz renkteki yapıtları kemik yapılara veya organik dokulara benzer. Renkleri nedeniyle yapay görünürler. Dolayısıyla biçimlerin ve estetiğin heterojen çarpışması doğa ve kültür arasında diyalektik bir tartışma yaratır.
       
Günnur Özsoy’un güncel çalışmaları, sanatçının yeni ifade biçimleri ve üretim yolları bularak heykel yaklaşımını başarılı bir şekilde ileriye taşıdığını kanıtlıyor. Bu nedenle Pg Art Gallery’deki sergi nice sürprizler vadetmektedir.